Dünyanın benim eksenimde döndüğünü hissettiğim zamanlar olur, ben gözümü kapadığımda tüm bu şaşalı tantana silinip gideceğinden çok da önemli olmadığını hissettiğim zamanlar. Bazen de kainatın en uzak noktasından kendimi seyre dalışlarım vardır, o zaman da toplu iğne başı kadar bile değildir değerim.
Kim ne derse desin benim seçimim değildi yeryüzüne inmek; madem geldik ve başladığımız noktaya gerişi yok üstelik o zaman iyi yaşamak gerek.
Her halukarda sınırlı sayıda tanınmış bir hak bu nefes alıp verişler. Öncesi ve sonrasına dair kültürlerce inanış geliştirilmiş binlerce yıldır ama ortada olup biten tek gerçek şu an bulunduğumuz boyutun bir başının bir sonunun olduğu gerçeği; doğmak ve ölmek.
İki nokta arasındaki çizgidir hayat dediğimiz. Dileyen en kısasından ve en düzgününden bir doğruyu yaşayıverir, kimisi savruk, sağa sola yalpalanır, kimi nere gittiğinden habersiz, bir o kadar da umarsız günlerini tüketir.
Milyarlarca insan arasında herkes gibi olmak ağır gelir çoğumuza üstelik. Yemek içmek, yatıp kalkmak, sevişip, düşünüp, dua etmekten, biraz da sanat üretmekten başka pek de matah bir özelliği olmadığı halde kainatın en önemli canlısı olduğuna inandırmak kendini pek bir okşar gururunu insanoğlunun.
Herkes gibi dertleri, herkes gibi sevinçleri, herkes gibi hayalleri olduğu halde ötekilere burun kıvırmak pek bir iyi hissettiriverir. Kendinin "daha iyi" olduğunu düşlemek yaşamı anlamlandırmada tahammül sınırlarını geniş tutmaya yarar en çok. O zaman haklılaştırır her yaptığını çünkü, o zaman daha bir dayanılabilir olur bunca hengame.
Fark yaratıp yüceltmektir amacı, başkalaşıp ötekini ötekileştirmek. Farklı olmak için daha az kişinin tercih ettiği farklılıkları seçer, kendini "farklı azınlık" kılmak için.
O yüzden pek bir salasım var kendimi bu aralar, herkesle aynı olasım var, insanların "farklılık" saydıklarını farklı olmak adına değil de gerçekten istediğim için yapasım var.
Kendimi koyverip olduğu gibi yaşayasım.
0 yorum: