Hatırlayabildiğim ilk yılbaşı 80 darbesi sonrası 1981 yılına girişimizdir. Evde her zamankinden çok daha farklı, olağanüstü bir sofra kurulmuş, hatta "kola" bile alınmış, çeşit çeşit yemekler, çerezler, meyveler, en sevdiğim aile büyüklerimle biraradayız. Siyah beyaz televizyonumuzda eğlenceli bir yılbaşı programı var ve renklerimizi kendi içimizde buluyoruz. Babam hafif alkollü, ki kendisini alkol alırken pek az görmüşümdür, yüzünde sevimli bir tebessüm, televizyonda dansöz çıkmasına ilk kez izin veren "Kenan Paşa"ya, "nurol paşa!" nidaları ile sesleniyor, bir yandan Nesrin Topkapı'nın (o zaman için ve aslında halâ bana tuhaf gelen) dansını izlerken. Başka bir şey hatırlamıyorum ama bu kısacık anımı çok seviyorum.
Sonra başka başka yılbaşları oldu, aile sofrası çevresindeki isimler üç aşağı beş yukarı aynı kaldı, eklenenler çıkanlar oldu ama uzunca bir süre gece tam on ikide, halamın ışıkları kapatıp kapatıp açtığını da hatırlıyorum. Bir de "yeni yıla nasıl girersen bütün yılın öyle geçer" inancı hakimdi. Ben anlayamazdım "o zaman niye yeni yıla ışıkları kapatıp giriyoruz" diye. Yine de, üniversiteye hazırlandığım yılın yılbaşı gecesinde, gece tam on ikide, o anki panikle elime geçirdiğim bir Ana Britannica ile aklımca "bu yıl çok kitap okumamı gerektirecek bir bölüm kazanayım" mesajını vermiştim evrene; sonuç: Felsefe...
Ve tabi büyüdükçe, pek çok şeyin değerini yitirmesi gibi anlamı da soluklaşmaya başladı yılbaşlarının. Hayatımda ilk kez ev dışında kutladığım yılbaşı önemli olabilirdi belki, ki bunun için üniversite yıllarımı beklemem gerekiyormuş demek.
Yıllar geçtikçe Türkiye değişiyor, yeni yıla daha bir güzel hazırlanıyordu. İstiklal Caddesi'ndeki ağaçların ışık açtığı dönemleri hatırlıyorum, İstiklal Caddesi'nde ağaçlar olduğu dönemleri.
2000 yılında kaç yaşında olacağımızı hesapladığımız günler çok gerilerde şimdi. Yirmi birinci yüzyıla gireli on yıl geçmiş demek ki. Zamanın avuçlarımdan dökülen kum tanesi gibi tutulamaz bir şey olduğunu kavrayalı çok olmuştu zaten ama yine de bunu her fark edişimde, sanki ilk kez ayırdına varıyormuşum gibi şaşırıp kalıyorum.
Artık yeni yıl heyecanları, başka bir ülkede, başka kültürlerin içinde kaybolup o şenliklerin içinde eğlenebilmek belki de.
Geçen yılki hayalim yeni yıla Trafalgar meydanında girebilmekti. 31 Aralık 2009 Perşembe akşamı işten çıkıp, uçağa kendimi zor atıp Londra'ya uçuşumu hatırlıyorum şimdi. THY'nin 20 dakikalık rötarı yüzünden planlarımın 20 dakika ötesine geçmiş, yeni yıla South Kensington istasyonunda, metrodaki insanlarla 10'dan 9'a ingilizce sayarak girmiştik yeni yıla, Trafalgar'a ulaştığımızda saat 00:20'ydi.
Aslında bu yılbaşı geçen yılki hayalimi gerçekleştirmek için uğraşabilirdim ama bu yıl sakin bir geceyi hayal ediyorum. Dışarı çıkıp azgın kalabalığın arasında "eğlenmek" gibi bir hayalim 17 yaşımdayken bile olmadı zaten. Önce aile ile güzel bir akşam yemeği, ardından eve geçip sakin sepenek bir huzur akşamı yaşayabilmek dileğim.
İçimden bir ses "2011 çok farklı geçecek, o yüzden bu yılbaşında evinde oturup evinin tadını çıkar" diyor çünkü.
Ben de söz dinliyorum.
2011, buyursunlar, ben hazırım.
Hayat, beni bu yıl da şımartmanı rica ediyorum.
Ardıma dönüp baktığımda yaşadığım ve sahip olduklarım için sana teşekkür ediyorum.
0 yorum: