SAYFALAR

Facebook Twitter Instagram Google RSS

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Tebdil-i Mekanda Ferahlık Vardır

Tebdil-i mekan derler, varmış bir ferahlık. En az beş yıldır uğraşıp duruyordum "buralardan gitmek lazım, kendime nefes alacak yeni bir mekan yaratmak lazım" diye. Hedefim Kalkan ya da Bodrum olsa işim kolaydı, toplardım tası tarağı, ilk uçağa, ilk otobüse artık her neyse, basar giderdim.

Ama kesmiyordu beni "güney" hayalleri. Derdim sadece günlük hayatın koşuşturmacalarından kurtulup sakince bir balıkçı kasabasına kaçıvermek değildi, orada da bu insanlardan vardı çünki.

Kendi bastırılmışlıkları ile seni boğan, terbiyeden ve görgüden bihaber, hazımsız, saygısız insan sürüsü. Bir kompleks bir gard alma halleri sürekli, yormuştu bunlarla boğuşmak artık beni.

Bir de "nereye gidersen git, kendini de götürürsün oraya" diyerek gitmeye bile korkuturlar insanı. Sanırsın nereye gidersem gideyim aynıdır hayat, aynı dertler gelir bulur seni; değil, hiç de olmuyor öyle. Elbette değiştireceksin bir miktar kafanı ama en çok da çevresel etkenlerden koruyup kollayacaksın kendini; bu yüzden ne yapıp edip değiştirivereceksin olduğun yeri.

Bir yengeç sepetinden atmayı başardım kendimi dışarı ben. Tam çıkacakken çekiçekiverenlerden kurtuldum aşağıdan; çekmiyorsa da korkutanlardan, korkutmuyorsa da cesaretlendirmeyenlerden sıyırdım sonunda kendimi.

Cesurdum ben. Daha kırk olmamıştı, hem kırk hayatın yarısından azdı. Ne zaman değiştirilebilirse o zaman tam vaktiydi her şeyin en güzelini denemek için. Olursa olur olmazsa olmazdı.

Yıllarımı aldı şartları olgunlaştırmak; öyle kuru sabırla da olmayacağı aşikardı. Elbette en çok ihtiyaç duyduğum meziyetti bu süreçte sabır, bir o kadar da cesaret.

Şimdi sonuca bakıp "ama öyle tabi ben de olsam yapardım" diyenlere kulak asmayacak kadar başkalarının ne diyeceği endişesinden uzak, o kadar uzakta olmak lazımdı. Her yolu denedim; insan olarak kabul edileceğim, insan olduğumu iliklerime kadar yeniden hissedebileceğim bir yerdi benim hayalim. Ve bu hayalin doğduğum topraklarda gerçekleşmeyeceğini kavradığım günden beri hep yeni bir rota arayışıydı derdim. Her ne pahasına olursa olsun deneyecektim.

...

Bizi çok başka yetiştirmişler, yalan yanlış egolarla şişirip yalan yanlış korkularla tasmalamışlar bir ömür; hayat böyle değilmiş, hayat öyle hiç değilmiş. Zaten bunu sezdiğim günden beri burnuma taze hayat kokusu geliyordu sürekli, ben o kokuyu takip ettim.

...

Bu bir göç değildi, olmamalıydı da kesinlikle. Göçte bir terk ediş, bir kaçış, bir zorunluluk vardı çünkü. Göçersen gittiğin yer "gurbet"ti ve gurbet mutlaka acı verirdi. Ben hiçbir yeri terk etmedim, hiçbir şeyden kaçmadım, hiçbir zorunluluğum da yoktu aslında. Her şey çok iyi gidiyorken yapmalıydım bunu. Kovulmadan, kovalanmadan, herkesin en çok kucak açtığı bir anda gerekiyordu bu gitmeler.

"Ömrümün bir bölümünü X bir yerde geçirme" düşüncesiydi benim hayalim. "Bir süre burada, sonrasına bakarız" şeklinde bir nefes alma durağıydı beklentim.

Sonra hayalimi gerçekleştirdim. Ama hiç beklemediğim bir şekilde zor oldu vedalar. Hiç aklımda yokken, her türlü eleştiriye verilecek cevabımı da ceplerime doldurmuşken üstelik, son sarılmalarda oluk oluk aktı hiç beklemediğim anlarda ayrılık gözyaşları. O gece, sabaha karşı Fransa'ya giriş yaparken pasaporttan, "red yesem koşa koşa geri dönerim" bile dedim hayretler ederek kendime?

Ama sonra gelip yerleştik ya Paris'e. İlk günün sersemliği sonunda bir uyunup uyandım mı gerçek hayata uyandığımı anladığım an, işte o an ne İstanbul kaldı aklımda ne başka bir şey; sanki hep burada doğmuş büyümüşüm de, beni Türk mürebbiyeler yetiştirmiş, ondan doğduğum yerlerin dilini öğrenememişim derdimden başka başka bir sorun bilmedim, kendimi bir günde "hep buraya ait" hissettim.

Şimdi yıllar sonra düşlediğim hayatı yaşıyor olmanın sevincindeyim. Huzurlu, saygılı, dingin, kendiyle barışık, düzenli, temiz, dopdolu, taptaze, sakince bir hayat içindeyim. Biliyordum her şeyin güzel olacağını da bu kadar güzel olacağını gerçekten kestirememiştim.

Bu noktaya varmak hiç kolay olmadı ama vardığım nokta varmayı düşlediğim yerden çok daha fazlasıydı.

Şimdi bir süre, bu diyarda kendimce, kendi renkli hayatımı yaşamak dileğim. En çok yeşil ve mavi, bir de tertemiz hava. Dilediğim zaman kalabalıklarda dilediğim zaman kendi halimde. Mutlaka bir dinginlik, hep bir kendinle uyuşup barışma hali.

"Ama orada insanlar kasıntıymış, kimse kimsenin yüzüne bakmazmış, herkes bencil, egoist ve yalnızmış" yalanlarından çok uzakta, yakmadan sıcak olabilen, cıvıtmadan samimiyet kurabilen, sahteleşmeden kibar olabilen bir şehirde olmanın tadına varmanın derin hazzı benimkisi.

Aklım geride kalır sanmış, Pera Müzesi'ndeki bir sergide çektiğim bu resmi "bir gün gittiğimde aklım geride kalırsa kullanırım" diye saklamıştım. Şimdi ben gittim; aklımla ve yüreğimle buradayım. İstanbul uzakta bir şehir. Beni ben yapan eski sevgilim; gerçi o beni terk edeli zaten yıllar olmuştu ama aslında ben onu hiç terk etmedim.

Şimdi Paris koynunda avutuyor beni ve insan İstanbul'u hiç aramıyor.

Bir süre böyle,

İyi böyle...

Ahmet ORE


Kişisel yolculuğumda kendime yazılar: Sen Mutluluk Olmalısın... Bu hayat yeterince zor ve karmaşık, onu elimizden geldiğince güzelleştirmek ve kolaylaştırmak bize kalmış. Hayatta hiçbir şeyi yapamıyorsak bile en azından başkalarının hayatlarını kolaylaştırmaya çalışalım. Hiçbir şey değilse bile bir tebessüm belki? .............................. Bu sitede yer alan tüm fotoğraflar ve site içeriği aksi belirtilmedikçe şahsıma aittir. İçerik ve linklerde rastlayacağınız olası hataları ahmet@pariste.net adresine mail atarak belirtirseniz çok sevinirim. Ayrıca bu yazı ile ilgili görüş, düşünce ve önerilerinizi yorum bölümüne yazmaktan çekinmeyiniz. İlginiz ve desteğiniz için teşekkürler.

2 yorum:

  1. İnsanın içindeki güzellikleri yaşayabilmesi için uygun şartların oluşması gerekiyor belki de. Aslında o güzellikler yansıyordu dışarıya ama kişinin kendi içinde ne kadar hissettiği önemli o mutluluğu, güzelliği. En uygun yer midir orası ? Eğer içinde huzur varsa, eğer sadece sen değil etrafındakiler de mutluluk "bulaştırıyorsa" diğerlerine, eğer hayatın içindeki ince ayrıntılarda güzelliği yakalayabiliyorsan ve önemli bir ayrıntı: seni yormuyorsa yaşadığın yer, orası senin "uygun ortam"ındır.
    O ortamda çiçek açarsın, güzel kokarsın, güzel yaşarsın. Her çiçek her yerde açmaz. Bazıları daha özeldir ve onlara daha özel şartlar sağlanmalıdır.
    Orada mutluluklar.. Gönlündeki huzuru, mutluluğu doya doya yaşaman dileği ile..
    -Tugrul-

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

BİLGİ VE TEŞEKKÜR

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Powered by Blogger.