
Oldum bittim hep başkalarının hayatlarını önemsedim durdum. Neden öyle düşünürler, hangi yollardan geçip de karşıma bugünkü halleri ile gelmişlerdir, inandıkları, inanmadıkları şeyler neler, korkuları ne kadar, hangi masalların peşi sıra koşup hangi mitlerden ülkeler kurmuşlar kendilerine, neden tek doğrunun o olduğundan kendi benlikleri kadar eminler merak etmişimdir. Bu merak beni onları anlamaya, kendimi onların yerine koymak için her daim bitmek tükenmez bir uğraş vermeye sevk eder. Çoğu zaman iyi bir şeydir bu üstelik. O zaman insanları bir çırpıda yargılamaz, onlara elimden geldiğince hak verir, onların gözlükleri ile yaşama baktığımda başka başka bakış açıları ile zenginleşirim.
Ama bazen üzerimde bir yorgunluk bir tükenmişlik hali. Onca ideolojinin, onca fikrin yükü bir dozer gibi geçiveriyor üzerimden. Tanrısal öğretilerle yaşamlarına yön vermeye çalışan insanların edindikleri dinsel öğelerle yapıp etmelerini anlamaya çalışmak, herkesin "ben haklıyım" larının başkalarının yaşamları üzerinde tahakküm kurabilme cüretlerinin sınırları aşmasına tahammül gösterebilmek, bir bebekten bir katil çıkaran toplumlarda toplumu mu yoksa katili mi affetmek gerektiğine kafa yormak, maktulün ve yakınlarının kayıplarını kimin üstleneceğinin altından kalkamamak; bir teröristle bir askerin aynı odada gözgöze gelişlerinde her biri başka bir hayatın çizgisinde ama hür iradesiyle ama hayat öyle bir yol çizdiği için şimdi durdukları yerde olmalarının tuhaf hikayesi ile terazide tartmaya kalkmak pek de kolay olmuyor ve aklı sağ salim tutabilmek başta.
Biri hiç yılbaşı kutlamamış, hiç havada uçuşan balonlarla çocukluğunda bir yeni yıl anısı biriktirmemiş bir çocukla, kendini bildi bileli yılbaşlarını çam ağaçlarıyla, konfetilerle hatırlayan başka bir çocuk, ileride iki yetişkin birey olduklarında birbilerini küçümseyip dururken ben her iki yolun da hikayesini getirip gözümün önüne, destek değil ama hak verebilmenin yükünü taşımaktan yoruldum aslında. Çünkü hak vermek sorunlara çare olmuyor umduğumca; herkes kendi ideolojisinin doğruluğundan emin, gözü kapalı yakıp yıkabiliyor karşındakini. "İnsan hakları", "kişisel özgürlük sınırları" her türlü kalıba sokulup şekilden şekile girebiliyor rahatlıkla başkasının canını yakabilmek pahasına.
Bu savaş alanında, yolumuzu bulmaya çalışırken biz, attığımız her adımda sağda solda bir yerlerde bombalar patlıyor; bir o yana bir bu yana koşturup duruyoruz çaresizce. Kendimize güvenli bir yaşam alanı oluşturabilmek önceliğimiz, sonra ileriye doğru birkaç adım daha atabilmenin telaşı.
Aç karnımız doyacak önce sonra da gözümüz. Aslına bakarsan dünya hepimize yeter elbette, eğer sadece karnımızsa söz konusu olan ama gözlerimizi doyurmak için değil bu dünya, tüm evreni bile versen tanrı olmak isteyebiliyor insan o zaman da. Bu yüzden kıyıp duruyor birbirine.
...
Kuracağım sistemde bir çocuğun bile gözünden tek bir damla yaş akması gerekecekse yeryüzünde, ben bu dünyayı yaratmazdım.
0 yorum: