SAYFALAR

Facebook Twitter Instagram Google RSS

25 Eylül 2010 Cumartesi

Daha Güzeli Varken


Hayır, memnunsuz değilim. Sadece daha güzeli varken neden daha azıyla yetinmem gerektiğini anlamaya çalışıyorum.

Ataşehir'de uluslararası bir "kahvehane" zincirinde, yoldan epey bir gürültüyle gelip geçen araçları seyredip, "lüks" aldatmacasıyla sosyal konut görünümündeki beton apartmanlar silsilesini izlerken bu ülke gerçeğine göre sınıfsal olarak bir çıt yukarıda olduğum hissi yaratılmak istenebilir zihnimde ama değil, biliyorum.

Evet, bu ülke gerçeğine göre, allahın dandik kahvesine "iks lira" para ödeyip, elmalı dizüstü bilgisayarımdan elmalı cep telefonum aracılığı ile "iks gigabyte" bağlantı kotamdan kullanıp, tuhaf tuhaf "tiineycırlar" ve donuk bakışlı plastik büyüklerden oluşan "nezih" insanların arasında bu satırları yazabiliyor olmak bir ayrıcalıkmış gibi sunulabiliyor; tuhaf olanı, da ciddi bir kitle bunun gerçeklik olduğuna inanabiliyor.

Hayır, beni tatmin edebilecek yüksek değerler bunlar olamaz hiçbir zaman. Tatminsizlik bir azımsamadan çok başka başka değerlerin zihnimde anlam bulmasından kaynaklanıyor elbette.

...

Dingin su kenarında bir yer düşlüyorum bu satırları yazarken, kanal kanal akıp giden bir durağanlık. Cıvıl cıvıl da hayat fışkırıyor ama. Her yanı nakış nakış işlenmiş bir doku, bir kapısı bir kapısına benzemeyen, bir penceresi bir penceresinden ayrı, yine de şöyle bir uzaktan baktığında hepsi biribiri ile muhteşem bir uyumu içinde barındıran yapılardan kurulmuş bir yaşam alanı.

Tanrı'nın bahşetmediği bir doğayı insan zekası ve inceliği ile yaratıp, insana değgin ne varsa içinde barındıran, başka başka bireyleri kendi başkalıklarında bir potada birleştirip birarada yaşatmayı başarabilmiş bir masal-kent. Ağaçları ve insanı mevsimine göre giyinmiş, herkesin kendi gerçekliğini ötekinin çizgisini geçmeden yaşayıp gittiği bir diyar.

Yan masada oturanların ses tonlarının tınısı, görüntülerindeki zenginliğin doğallıklarından kaynaklanması, ortamdaki müziğin ruhu sarması, kahvenin kokusunun bir başka olması.

Bağarış yok, çağarış yok, korna sesi, kavga-gürültü hiç yok, itiş kakışsız koşturmacasız ama her şeyin tıkır tıkır işlediği bir düzende akıp giden kıvamlı bir hayat.

Orada yazmak isterdim bu satırlarımı. Suyun insana hayat verdiğini bilen insanların açtığı kanallardan birinin köşesine iliştirilivermiş ahşap bir iskelede, dipdibe başka başka insanlarla, ama ılık ama serince bir günde ama mutlaka güneşli günlerin kıymeti bilindiği anların tadının kaçırılmak istenmediğinin bilinciyle, kimseye oynamaksızın, tam kendim gibi olabildiğim anların keyfiyle.

Ağaçlardan suya dökülen yapraklar, o yapraklı suda oynaşan masalsı evlerin yansımaları; gökyüzünün maviliği önceliğimse de havanın berraklığının değeri; ta ayak parmaklarıma kadar çekip hissedebildiğim o derin nefes.

Daha çok oksijen çekebilseydim içime şimdi, daha güzel şeyler yazabilirdim.

Ahmet ORE


Kişisel yolculuğumda kendime yazılar: Sen Mutluluk Olmalısın... Bu hayat yeterince zor ve karmaşık, onu elimizden geldiğince güzelleştirmek ve kolaylaştırmak bize kalmış. Hayatta hiçbir şeyi yapamıyorsak bile en azından başkalarının hayatlarını kolaylaştırmaya çalışalım. Hiçbir şey değilse bile bir tebessüm belki? .............................. Bu sitede yer alan tüm fotoğraflar ve site içeriği aksi belirtilmedikçe şahsıma aittir. İçerik ve linklerde rastlayacağınız olası hataları ahmet@pariste.net adresine mail atarak belirtirseniz çok sevinirim. Ayrıca bu yazı ile ilgili görüş, düşünce ve önerilerinizi yorum bölümüne yazmaktan çekinmeyiniz. İlginiz ve desteğiniz için teşekkürler.

1 yorum:

BİLGİ VE TEŞEKKÜR

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Powered by Blogger.